KAMER BATIOĞLU’NUN RESİMLERİYLE RENKLERİN RÜYASINA YOLCULUK

ENGİN TURGUT / hiçbir zaman sığmayan kitabından / 2006

Kamer Batıoğlu’nun resimlerinde mevsimsiz, mağrur ve kırılgan kadınların ıslak düşlerinden bir ‘isyanlar galerisi-müzesi‘ oluşturabiliriz. Kadınların her biri masum anne!.. Kadınların kalplerinden duman tütüyor, sis damlıyor…Gün görmüş bir felsefenin uykusuz saflığı içimizde sakin bir deniz duygusu bırakıyor… Kamer Batıoğlu’nun resimlerinde naif bir yaranın ince sızısı ruhumuza saplanırken, zaman zaman içimize doğru fırlattığı sürrealist bir terapi, fantazyanın göğüne tırmanıyor..Kamer Batıoğlu’nun resimlerinde kadının iç dünyası sorgulanıyor, kadın olmanın iç ağrısı, yalnızlığı ve büyük sessizliği kusursuz bir resim diliyle anlatılıyor…Tutsak edilmiş, tutsak olan ne varsa belki de onun resimlerini yapıyor!..Neyin ruhu acıyorsa onun resmini boyuyor…Üşüyen bir boşluk, acıdan ıslık çalan bir kavak ağacı, kıvranan bir orman, uçamamaktan pas tutmuş bir güvercin, ısırılmayı bekleyen mutsuz bir elma bile ressamı ilgilendiriyor!..Bütün canlıların ve nesnelerin sustuğu yerde başlıyor acı!..Dilin ve renklerin sessiz rüyası bulutsu bir derinlik bırakabiliyor.. Çıldıran ve kamaşan kayıp inceliklerden sıcacık bir aşk görgüsü çıkarmayı ne de güzel başarıyor Kamer Batıoğlu!..
Boynunu bükmüş, bahçesi oyulmuş, umutları solgun ve canı sıkılan bütün figürlerin en trajik yanını görebiliyor Kamer Batıoğlu!..Koyu renkler yağıyor en ‘nü’ yanımıza!..Ne tuhaf… Kaderin yüzü buruşuyor ve sevgisiz kalan her şey hurdaya dönüşüyor… Birey olabilmenin o derin hazzı ve sonsuz olanın, içinden çocuk geçen hayatların, kül bahsinde yanan renklerin kıymetini iyi biliyor… Bütün renklerin teninden ve kimyasından, direnmenin ve insan olmanın tarihini yeniden çiziyor da, bu şaşkın coğrafyada nerede durduğumuzu hatırlayabiliyoruz… Kamer Batıoğlu’nun resimlerindeki iyi niyetli pentür tavrı kötü niyetli beyazların vahşetine bir melek dokunuşudur!.. Kamer Batıoğlu aslında ay ışığının fazla parlayan melon şapkalı bir kız çocuğuydu!.. Kamer büyüdü, büyüdükçe insan yüzlerine ışık tutan bir ay bahçesi oldu!.. Kamer Batıoğlu resme sürgün, unutulmuş ve kaybolan değerleri, plastik bir tat ve resmin o ulaşılmaz derin ışığıyla önce kalbimize sonra ruhumuza hatırlatan ve hayata ince bir gülümsemeyle bakan muhteşem bir tanrıçanın gözleri değil de nedir? Kimi ressamlar vardır bazı tablolarına Tanrı’nın lekesini bırakırlar ve gelecek zaman denizinden buğunun rüzgarını üflerler. Bazı ressamlar vardır sonsuz olanın tutkusuna, ateşine kaptırmışlardır ruhlarını ve oradan geri dönmek istemezler. İşte Kamer Batıoğlu da onlardan birisidir ve toplumun duyarlığını sarsan resimler yapmak ister ve asla rastlantıya yüz vermez! Resmini oluştururken zaman ve mekan kavramlarını gurbete gönderir ve resimle olan sevişmesi uzun bir terapi gibi süreceğinden, hayatla didişir gibi didişir renklerle. Resimlerinin ana temasını kadın ve kadın sorunları oluşturur daha çok. Anlatımcı bir tutum sergileme çabası, ressam ruhunun yerinde duramadığından mıdır bilinmez fakat dışa vuramadığımız, açıklayamadığımız, kendi içimize akıttığımız sıkıntı, öfke ve kadının bin yıllık isyan çığlığını görebilirsiniz Kamer Batıoğlu’nun tablolarında…Ayrıca ağaç figürü, figür olmaktan çıkmış neredeyse hayatın kendisi haline gelmiştir. Müthiş bir gözlemci yeteneği de olan ressam Kamer Batıoğlu kendisiyle yapılan bir söyleşide şunları söylüyor: “Ağacın yeryüzünde çok sağlam bir yapı olduğunu ve bu sağlamlığını da kökleri sayesinde kazandığı düşüncesinden yola çıkarak insanları kökleriyle doğaya bağlıyor; yeşeren yapraklarla umudu ve üretkenliği, kuşlarla da her zamanki gibi özgürlüğü ve yaşama sevincini vurguluyorum”… Biz kazanan ve kaybedenlerin olduğu, ruhların iğdiş edildiği vahşi, puslu ve acımasız bu çağda hayal gibi yaşıyoruz belki de. Ruhlarımızı ve gövdelerimizi kemiren ne kadar çok şey var bu hayatta. Bizler oynanan bu kötücül oyunların son çocuklarıyız belki de. Huzursuzluk ve hüzün kuşatmış her yanımızı. Savrularak, nereye gideceğini bilmeden yaşayan ya da yaşayamayan tuhaf insanlar yolcusuyuz. Kendimizi hatırlayamamak en büyük cezadır bize. Sürekli canımız yanıyor durmadan. Zihnimiz kirlenmiş ve bulanık. Ne büyük bir trajedidir insanın kendisine yabancılaşması. Masum bir çağda yaşamadığımız bellidir. Giderek uzaklaşıyor ruhumuz bedenimizden. Kaybolmuş gölgeler rıhtımında kendimizi arıyoruz. Herkesin yüzünden üzgün bir susku, şaşkın bir yara akıyor. İşte bunları düşünüyordum Kamer Batıoğlu’nun tablolarını seyrederken, izlerken, okumaya çalışırken…Tablolarındaki görünmeyenleri de görüyor, içim sarsılıyordu… Kamer Batıoğlu’nun resimlerinde unutturulan hayat bizi bize çağırıyor ve resimlerindeki çığlıklar aklımıza ve kalbimize bir ok gibi saplanıyor. Saflığımıza geri dönmek arzusuyla kıvranıyoruz. ‘ Başkalaşımlar ‘ rüyasından kendi payımıza düşeni ince bir sızıyla alıyoruz. ‘Şu sis perdesini aralayın da kendinizle yüzleşin’ diyor adeta! Kamer Batıoğlu’nun resimleri hüzün şamarları gibi kalbinizi acıyla ısırıyor. Renklerin de bir sesi var çünkü! Renklerindeki ölümcül devinim hayal gücümüzü kışkırtıyor. Renklerindeki ışık silsilesi bir imge gibi patlıyor ruhumuzda. Tesadüf resimleri değil bunlar. Ağaçlara öyle bir anlam katıyor ki; onlara sarılasınız geliyor. Yaprakların dikenli renkleri batıyor elimize. Saf bir doğa kavrıyor içimizdeki ölmemiş, yaşayan yerlerimizi. Kamer Batıoğlu resimlerinin saklı sularında yıkıyoruz çocuk yüzlerimizi. Renklerin sırrına eremiyoruz belki ama hayatın karşısında ne kadar da yalnız olduğumuzu bir kez daha hatırlıyoruz.

Ben Kamer Batıoğlu’nun resimlerine ne zaman baksam, ay rüzgar gibi sallanıyor ruhumun mavi avlusunda… Ben Kamer Batıoğlu’nun resimlerine ne zaman baksam, ay rüzgar gibi sallanıyor ruhumun mavi avlusunda…

ENGİN TURGUT | denemeler – hiçbir zamana sığmayan kitabından 2006